Zonguldak, son günlerde derin ve düşündürücü olaylarla sarsılıyor.
Şiddetin hem fiziki hem de sözlü formlarını yaşamın hiçbir alanında kabul edemeyiz.
Toplumsal huzurun korunması, kişisel hırsların, öfkenin ve kin dolu eylemlerin önüne geçilmesiyle mümkündür.
Ancak ne yazık ki, bu temel değerler her geçen gün daha fazla aşındırılıyor.
Zonguldak Belediye Başkanı Tahsin Erdem’in makam odasında yaşadığı saldırı, bu olumsuz tablonun en acı örneklerinden biri oldu.
Kamu görevi yürüten bir belediye başkanına karşı yapılan bu sözlü ve fiziki hakaret, asla mazur görülemez.
Hak aramak, elbette bir yurttaşlık hakkıdır; ancak bu hakkın sınırları, şiddet ve tehdit yoluyla zorlanamaz.
Tahsin Erdem, Halk TV’de gazeteci Şule Aydın’ın programında yaptığı açıklamada, bu saldırının beklenir olduğunu ifade etti.
“Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi” sözleri, olayların arka planını özetler nitelikteydi.
Çünkü bu durum ne ilk ne de münferit bir vakadır.
Yaklaşık iki ay önce benzer bir saldırı, gazeteci Akın Kavi’nin başına gelmişti.
Kavi, yalnızca belediye başkanını hedef alan küfür ve hakaretleri engellemeye çalıştığı için evinin önünde saldırıya uğramıştı.
Bugün ise aynı kişi, bu kez belediye başkanının makamını basma cüretini gösteriyor.
"Tahsin Erdem sözlerini tutmadı" bahanesiyle yapılan bu hareketin savunulacak hiçbir yanı yoktur.
Eğer bir sorun varsa, bunun yolu belli: Basın açıklamaları, toplumsal farkındalık kampanyaları ve hukuki girişimler…
Ancak ne yazık ki, şiddet yolunu tercih edenlerin asıl niyeti, çözüm aramak değil; güç gösterisi yaparak toplum üzerinde baskı kurmaktır.
Unutulmamalıdır ki kamu vicdanı, adaletin en önemli terazisidir.
Bugün adaleti kendi elleriyle sağlamaya çalışanlar, yarın bunun bedelini ödemek zorunda kalabilirler.
İlahi adalet, günün birinde hak edene hak ettiğini verir.
Ancak bu süreçte devleti ve hukuku yok saymak, toplumun temel dengelerini bozar.
Devletin varlığı, vatandaşların haklarını korumak ve toplumsal düzeni sağlamak içindir.
Eğer bireyler, hukuku kendi bildiği şekilde uygulamaya kalkarsa, bu sadece kaosa yol açar.
Bu olayların bir diğer düşündürücü boyutu ise, Zonguldak basınındaki bazı grupların bu tür saldırılardan haz almasıdır.
Şiddeti, toplumsal kaosu ve gerginliği adeta teşvik eden bu tutum, basın ahlakıyla bağdaşmaz.
Basının görevi, olayları tarafsız bir şekilde yansıtmak ve toplumu doğru bilgilendirmektir.
Ancak bugün bazı köşe yazılarında ve sosyal medya paylaşımlarında, bu olaylara alttan alta destek veren, hatta saldırganları kahramanlaştırmaya çalışan yaklaşımları görmekteyiz.
Gazeteci Akın Kavi’ye yapılan saldırı sonrasında, bu zihniyetin nasıl çalıştığını bir kez daha gördük.
Bir gazeteciyi savunmak yerine, olayın faili Ozan Varol’u kahramanlaştırmaya çalışanlar, bugün onun cezaevine gönderilmesinde de dolaylı bir rol oynamışlardır.
Öfkeyle kalkan zararla oturur; bu söz, her iki taraf için de geçerlidir.
Zonguldak gibi küçük bir şehirde, toplumsal barışın önemi daha da büyüktür.
Bugün yapılan her yanlış, yarının toplumunu daha da derinden etkiler.
Tahsin Erdem’e yapılan saldırı, yalnızca kişisel bir husumet değil; aynı zamanda Zonguldak’ın toplumsal huzuruna yapılmış bir saldırıdır.
Bu olaydan ders çıkarmak, şehirdeki tüm bireylerin ve kurumların sorumluluğudur.
Herkesin şunu unutmaması gerekir: İlahi adalet er ya da geç tecelli eder.
Bugün yapılan hatalar, yarının vicdanında ağır bir yük olarak kalır.
Şiddeti mazur gören, hatta destekleyenlerin, gelecekte bu toplumdan alacakları ahların bedelini nasıl ödeyeceklerini hep birlikte göreceğiz.
Çünkü adalet, öfke ve nefretle değil; akıl ve vicdanla sağlanır.
Zonguldak’ta bir daha böylesi olayların yaşanmaması dileğiyle…
Zonguldak Belediye Başkanı Tahsin Erdem’e geçmiş oldun dileklerimi iletiyorum.
Geçmiş olsun Zonguldak!