Ressam Mete Arif Tokmak, Yapay Zekâ ve Sanat/Sanatçı ilişkisinde yaşanan son durumu değerlendirdi.
Tokmak. Sanatçının tuşlar üzerinde yazılan komutlara indirgendiği bir sürecin çoktan başladığını ancak Yapay Zekâ ile üretilen bir şeyin bir sanatçının yaptığına ve onun sanat eseri olduğuna inanmadıklarını söyledi.
Tokmak, “En başta içinde bir insan unsurunun etten kemikten ve elbette bir sanatçı ruhundan oluşan varlığı olmadan bir şeyi sanat eseri ve sanatçı kabul etmemiz olası değildir. Burada verilen komutlara dayalı yanıtlar hafif ve havada kalmaktadır. Ancak teknolojinin bu son hali ve oluşan veri toplama ve kullanabilme özelliği olan programların gelişimi kaçılmaz bir durumda olduğumuzu gösteriyor. Araç olarak kullanma potansiyelini aşan bir sonuç ile karşı karşıyayız” dedi.
Yapay zekânın karşısına ‘Organik Zeka’yı çıkardıklarını, Datalardan oluşan bir algoritmanın karşısına ‘İnsan Yeteneği’ni öne aldıklarını belşrten Ressam Mete Arir Tokmak şunları söyledi;
SANAT ESERLERİNDE İNSANİ DEĞERLER VARDIR
“Resim sanatının kökeninde ressamın her türlü olumsuzluğa karşın ortaya çıkarmış olduğu sanat eserlerindeki insani değerler vardır. İnsan değer üreten bir varlıktır. Sadece doğup, çoğalıp, yemek içmek ve hayatta kalmaya çalışmak için dünyaya gelmez. Sanat ve sanatçı olarak baktığımız kavramlar bize kültürel olarak birikimler sunar. Bunlar nesilden nesile aktarılan, sürekli bilenen, gelişen ve geleceği oluşturan insanın başka bir canlıda olmayan yeteneklerinin ürünleridir.
Resim sanatı yüzyıllardır insana hayalgücünün anlatılarla götürebildiği yerleri göstermiş, ressam insana tutkusunu gerçekleştirebileceğine dair ilhamları görünür kılmıştır. Resmin tarihsel süreci içerisinde ulaştığı teknik başarı aklın başarısıdır aynı zamanda. Sayısız ressam ürettiği görüntü ile toplumsal yaşamın dünyanın her yerinde başka bir izini bırakmış, resim şimdi ile geçmiş arasında bir köprü olmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in portresini Belline’ye yaptırması sayesinde günümüzde büyük bir padişahı gözümüzde daha gerçekçi canlandırabiliyor, O’nun sanata önem verişini, duyarlılığını ressamın çizgilerinden çıkarabiliyoruz.
Rönesans yani ‘Yeniden Doğuş’ ile dünya büyük bir dönüşüme girmişti. Bugün sanat tarihçilerinin kalemlerindeki ilk büyük ressamlar Akdeniz kıyısında özellikle bugün İtalya topraklarında kalan ticaret merkezlerinden çıkıyordu. Floransa ekolü, Venedik ekolü ve Vatikan’ın etrafında dönen mitolojik çağların eserlerinin uyarlanışı, gelişen ticaret ilişkileri ve bilimin yükselişi artık tüm toplumları ister istemez etkileyecekti. Ancak Kuzey Avrupa’da Albert Dürer adında bir ressam “en iyi ressamları kendilerinden çıkıyor” sanan İtalyan otoritelerini şaşırtmayı başardı. Büyük bir desen gücü ve suluboya yeteneğine sahip olan bu ressamın ailesi aristokrat değildi. Zor yaşam şartları nedeniyle ikisi de yetenekli olan çocuklarından ancak Albert’i okutabilmişti aile. Ve bir sanat eğitimi alabilmesini sağlamıştı. Adı Albrecht olan diğer kardeşi de sanata yetenekli olmasına karşın aile bir karar sonucu onu ancak madende çalıştırmaya yönlendirebilmişti. Albert Dürer’in “Eller” adlı çok bilinen bir deseni vardır. Orada bu parmakların deforme olduğunu, güç çalışma koşullarından ötürü defalarca kırıldıklarını çizimlemiştir Albert Dürer. Bu eller ise kardeşi Albrecht’in elleridir. Bir madencinin elleridir. Albert kardeşinin ellerini çizerken bir gerçeği vurguluyordu. Kendisi de madenci olabilir ve artık asla resim sanatı ile uğraşamayabilirdi! Çünkü buna ne zamanı ne enerjisi yetecekti, ne de eğitimini alabilecekti.
SANATÇI KOLAY OLUŞMAZ
Sanatçı kolay oluşmaz. Yaşam boyu sınavlardan geçer. Bu yüzden sanatçının yaşamından kesitler alırken yaşadığı yoğun duyguların farkına varırız. Van Gogh’un mektuplarındaki anlatılarla resimleri yan yana geldiğinde olağanüstü bir ifadeselliğin çekimine kapılırız. Her şeyiyle gerçektir Van Gogh. Fakirliğiyle, zamanında anlaşılmamışlığıyla, yalnızlığıyla, resme ve doğaya olan tutkusuyla, kulağını kesip kendine zarar verecek kadar yaşadığı travmalarla, anlaşılma isteğiyle, çabasıyla. Kısa ve zorlu yaşamı bize bir dâhiden çok hepimizin zaman zaman girdiği içinden çıkılmaz sorunların insani yönlerini gösterir. Dahası yetenekli olduğunuz alanda uğraşırken kendi geçiminizi sağlayamayacak kadar zor durumdasınızdır.
YAMAN ÇELİŞKİLERLE DOLU SANAT BİR BÜTÜNDÜR
Ressam olmanız iyi yaşadığınız anlamına gelmez. Bir yumurta ve bir boya alabilecek kadar elinizde para varken boya almayı tercih edip aç kalırsınız söz gelimi. Resimlerinizi görmezden gelirler. Sizi aşağılarlar. Ve deliliğe giden her kapıyı açmaktan geri durmazlar. Ama öldükten sonra resimlerinizi görmek için kuyruğa girerler. Anlaşılmışsınızdır sözde. Yaman çelişkileriyle sanat büyük bir bütündür. Sarı rengin anlamını yeniden inşa eder. Bilim uzay döngüsünü açıklamadan yıllar önce kendi yaşamlarının döngüsünden sanatçı varolmayı gösterir.
Varoluş felsefesinin en büyük düşünürlerinden Sartre şöyle diyor: “ Kaldı ki, “değerleri biz yaratıyoruz” demek de, “hayatın önsel bir anlamı yoktur” demektir. Siz yaşamadan önce hayat bir şey değildir; ona bir anlam kazandırmak ancak size vergidir. Onu anlamlı kılan sizsiniz. Doğrusunu isterseniz, değer denilen şey sizin seçtiğiniz bu anlamdan başka bir şey değildir.”
Çoğu ressam için resim yapmak hayatlarındaki bir noktadan itibaren “seçimdir” gerçekten. Ressam atanılmaz! “Padişahın baş ressamı falanca” komik olurdu. Olmaz değil ama komik dururdu. Goya İspanya kraliyet ailesi içinde böyle bir mevkiyi bir yere kadar sürdürebilmiş. Sonra Goya’nın içindeki özgür alanı dolduran ressam kişiliği el pençe duran bir kişiyi değil kendi dünya görüşü olan bir kişiliği baskın çıkarmış. Bugün Goya’nın resimlerine bakarak şaşalı bir İspanya Kraliyet ailesini değil kusurlu bir yapıya ait dönemin belgelerini gözlemliyoruz.
Buraya kadar sanat tarihinin içinden çok kısa birkaç belli başlı konuyu hatırlatmaya çalıştım.
YAPAY ZEKA SANATINA SANAT DENMEZ
Günümüz sanatı yakın bir zamana kadar çok az kişinin anladığı ‘Kavramsal Sanat’ın ardına takılmıştı. Ancak yakın bir sürece kadar işler değişti. Ve her ortamda artık herkesin anladığı ‘Yapay Zekâ Sanatı’ ortaya çıktı! Buna sanat denir denmez. Gerçekten yaşadığımız süreç izin verirse birçok yeni tanım ve adlandırma duyacağız. Bundan önceki dönemlerde yapılan aşamalar gösteriyor ki sanatta sayısız dönüşüm oldu. Sözgelimi malzemeler değişti. Sanatın başkenti Paris eskilerde kaldı. Günümüzde sanat okullarının gerekliliğini sorgulayanlar var. Dijital sanat ile büyüleyici efektler sınır tanımazlığın ölçüsünü arttırdı. Bir dijital resmin arkasında bir ressam mı yoksa bir organizasyon mu var, neredeyse tartışma konusu. Öyleyse sanatçı kim ve örneğin biz sanatçının özgün olmasına ne kadar saygılıyız? Aslında saygılı mıydık? Yoksa birileri öyle dediği için çokta umursamadığımız özgün yaratma eylemlerini önemsiyor muyduk?
YAPAY ZEKA İLE SANATÇININ ANLAMI BOŞAMI ÇIKIYOR?
Dahi olarak kabul ettiğimiz kişilerin yapabildiklerini yapamadığımız için içimizde biriken kinin öcünü alma zamanı mı artık? ‘Yapay zekâ’ ile yapılan ‘oluşturma’ sonuçlarıyla bize verdiği zevk sayesinde sanatçının anlamı hepten boşa mı çıkıyor. Herkesin birkaç komutla yaratabildiği bir dünyada sanatçılara gerek kalmayacak mı? Uzatmayalım bu gibi soruların ve sanatçılar için sorunların eşiğindeyiz. Sanatçının tuşlar üzerinde yazılan komutlara indirgendiği bir süreç çoktan başladı.
YAPAP ZEKA BİR SANATÇI KABUL EDİLEBİLİRMİ
Yapay Zekâ (AI) bir sanatçı kabul edilebilir mi? Yoksa bu bir oyun mudur? “Sanat bir oyundur” diyen değerlendirmeler de sıkıntı da o zaman. Çünkü her şey oyunlaştı, sıradan bir kişi Mozart gibi bir beste yaptığını düşünüp çıldıracak, Salvador Dali gibi resim yaptığını düşünüp manyaklaşacak!...
Değerli dostlar, bizim işimiz resim yapmak olduğu için bu sorulara karşı çoktan duyarlı hale geldik ve sorgulamaya başladık. Düşüncelerimiz doğrultusunda Yapay Zekâ ile üretilen bir şeyi-ki şu an gerçekten o bir şey- yani tam tanımı üzerinde kesinleşme oluşturulamamışlık… Yani düşüncelerimiz doğrultusunda . Bütün dünya gibi bunları tartışacağız elbet.
YAPAY ZEKAYA KARŞI ORGANİK ZEKA..
Yapay zekânın karşısına ‘Organik Zeka’yı çıkarıyoruz. Datalardan oluşan bir algoritmanın karşısına ‘İnsan Yeteneği’ni öne alıyoruz.