Şairin yirmili yaşlarında kaleme aldığı “Bir Çocuk” adlı şiiri, Adana Halkevi Kültür Dergisi olan “Çukurova”nın Ağustos 1946 tarihli birinci sayısında yayınlanmış. Şiir, Muzaffer Tayyip Uslu’nun 1945 yılında yayınlanan “Şimdilik” adlı kitabında ve onun hakkında yazılan hiçbir kitapta yer almıyor.
Dergideki, “Muzaffer Tayyip Uslu” başlıklı yazıda da şu görüşlere yer veriliyor:
“Muzaffer Tayyip’in elimizde kala kala ‘Şimdilik’ adlı bir şiir kitabı kaldı. Kendisi ince bir dal gibi kurudu gitti aramızdan. Küçük ciğerlerini yirminci asrın kör medeniyeti onları kemiren kurttan kurtaramadı. Karaelmaslı, veremin kara pençesinde damla damla eridi.”
Muzaffer Tayyip Uslu’nun 78 yıl sonra gün yüzüne çıkarılan “Bir Çocuk” şiiri şöyle:
“BİR ÇOCUK
Bir çocuk tanıyorum ki ben
Saçları altın.
Bir çocuk tanıyorum ki ben
Gözleri ondaki bahtın
Zenginliğini söyler.
Bir çocuk tanıyorum ki ben
İnmezken ağaçlar üzerinden
Bir yığın toprak şimdi”
İbrahim Tığ daha önce de şairin Behçet Necatigil’e yazdığı 19 Ocak 1945 tarihli bir mektubunu gün yüzüne çıkarmış ve Şehir dergisinin Ocak 2024 tarih ve 136.sayısında bu mektubu yayımlamıştı.
MUZAFFER TAYYİP USLU KİMDİR(*)
İbrahim Tığ
Garip akımının öncülerinden Orhan Veli’nin, “Son yıllarda Zonguldak üç büyük istidat yetiştirdi. Biri Rüştü Onur, biri Kemal Uluser, biri de Muzaffer Tayyip Uslu. Ne biçim kader üçü de arka arkaya öldüler.”(1) diye yazdığı şairlerden biri olan Muzaffer Tayyip Uslu’nun asıl adı Süleyman Muzaffer Uslu’dur.
Babası Tayyip Talip, 1883 yılında Yanya Eyaleti (Arnavutluk) Ergiri Vilayeti’nin Piremedi (Aydonat) kazasında doğmuştur. Tayyip Talip, ‘93 Harbi olarak da bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı nedeniyle İstanbul’a göçerek Zeytinburnu Merkez Efendi Mahallesi’ne yerleşmişti.
1897 Üsküdar doğumlu Şükriye Hanım'la evlendi. Muzaffer Uslu, annesi Şükriye Hanım'ı şiirinde şöyle yazacaktı:
“Ben / Üsküdarlı Şükriye Hanım'ın / ortanca oğlu / Ve yirminci yüzyılın/ eli ayağı bağlı / zavallı şairi / Muzaffer Tayyip Uslu / Şiirler söylemek istiyorum sizlere / Siz sevgili insan kardeşlerime.”
Tayyip Talip ile Şükriye Hanım'ın evliliğinden Tayyar Azmi (İstanbul 1920-2 Ağustos 2015 Kadıköy), Süleyman Muzaffer (1 Temmuz 1922 İstanbul / Zeytinburnu-3 Temmuz 1946 Zonguldak) ve Müfit İlyas (1927-12 Şubat 1999 İstanbul) adlı üç çocuğu dünyaya geldi.
İlk çocuğu Tayyar Azmi, 1927 doğumlu Hulkiye hanımla evlendi (ö:2 Ağustos 1996-Zeytinburnu) ve bu evlilikten Işık Behice (1967) adlı bir kızı oldu. Müfit İlyas ise; Taynüs (1967-1981), Tolga Süleyman (1969), Tansev (Uslu) Boru (1972) adlı çocukları oldu.
Muzaffer Tayyip, 2 yaşında iken polis komiseri olan babası Tayyip Talip'in tayininin Mersin’e çıkmasıyla birlikte ailece bu şehre taşındı. Burada 5 yıl kaldıktan sonra babasıyla birlikte tekrar İstanbul’a döndü. Muzaffer Tayyip Mersin’den ayrılışlarını yıllar sonra:
“Ve bir gün Mersin’e veda ettik
Beş sene tam beş sene sonra
Annem, ben ve küçük kardeşim
Hepimizde bir yığın hatıra
Bir gün, Mersin’e veda ettik” dizeleriyle anlatacaktı.
Aile, Beşiktaş’ın Küçükhamam Sokağı’nda bir eve yerleşir. (2) Muzaffer Tayyip de ilkokula burada başlar ve ortaokulu da burada bitirir. Lise birinci sınıftan ikinci sınıfa geçtiği sırada emekli olan babasının Zonguldak Kömür İşletmeleri Kurumunda iş bulup çalışmaya başlamasıyla, -büyük kardeş Tayyar Azmi teyzesinin yanında kalır- anne ve küçük kardeşi Müfit İlyas’la birlikte Zonguldak’a gelerek İnağzı(3) semtinde tuttukları evde yaşamaya başlar.
Muzaffer Tayyip de lise ikinci sınıfa Çelikel Lisesi’nin “2-Edebiyat Sınıfı”nın 842 numaralı öğrencisi olarak devam eder. Bu okulda 1941 yılı Ekim tayini çıkıp hastalığı nedeniyle göreve Aralık ayında başlayan Behçet Necatigil’in öğrencisi, daha sonra gazeteci olan Muzaffer Soysal ile de sınıf arkadaşı olur. Rüştü Onur ise Necatigil’in bu okula gelmesinden bir yıl önce (29 Kasım 1940) tasdikname alarak memurluk yapmak okulu bırakır. Burada asıl dikkat edilmesi gereken husus, "Necatigil’in Muzaffer Tayyip Uslu’ya öğretmenlik yaptığı Rüştü Onur’a yapmadığı"dır. Bu bilgi, bütün kaynaklarda “ikisinin de öğretmeni olduğu” şeklinde yanlış olarak yazılmıştır. Bu üçlü Zonguldak merkezde Hayri’nin Kahvesi’nde buluşur, sanat, edebiyat sohbetleri ederek dostluklarını geliştirir.
Uslu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ndeki yüksek öğrenimini yoksulluğu ve hastalığı nedeniyle sürdüremedi. Daha sonra Zonguldak’a dönerek Kömür İşletmeleri İş Mükellefiyeti’nde memur olarak çalışmaya başladı.
Hastalığı ilerledikçe bir deri bir kemik kaldı. 24 yaşında havasız ve karanlık babaevinde abdesthaneden yatağına götürülürken annesinin kucağında öldü (3 Temmuz 1946). Kardeşi Müfit İlyas ise İstanbul'a döndükten sonra vereme yakalandı, iki kez sanatoryumda tedavi görüp iyileşince yıllarca İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar Şefliği'nde Teknik Ressam olarak çalıştı.
İlk şiiri 1 Haziran 1941 tarihinde Varlık dergisinde yayınlanan Muzaffer Tayyip Uslu’nun şiirlerinde Garip şiir akımının izleri görülür. Kendisi gibi genç yaşta veremden ölen arkadaşı Rüştü Onur (1920-1942) ile birlikte genç kuşağın başarılı şairleri arasında yer aldı. Erken ölümlü bir şair için, 23 yaşında yayınladığı ilk ve tek kitabı “Şimdilik” büyük önem ve anlam taşır.
Varlık, Ocak gazetesi, Değirmen ve Kara Elmas dergilerinde yayımlanan şiirleriyle beğeni topladı.
Öğretmeni, şair Behçet Necatigil onun yazma serüvenini bir yazısında şöyle kaleme aldı: “Yaşamındaki acılara rağmen, gizli bir üzgünlük içinde yaşamanın güzelliğini yazdı.”
Şiirlerinde Rüştü Onur gibi, Garip akımının öncüleri Orhan Veli ve Oktay Rifat’ın izleri görülür. Zaman zaman duygusal, kimi zaman da acı bir olayın egemen olduğu, ince bir duyarlıkla işlediği şiirlerindeki temiz dili ve ustaca söyleyişleri bunun kanıtıdır.
Muzaffer Tayyip Uslu’nun ilk ve tek kitabı “Şimdilik (Şiirler)” 1945 yılında Zonguldak Ali Rıza İncealemdaroğlu’nun matbaasında basıldı. Ölümünden sonra da Necati Cumalı 1956'da şiirlerini ve yazılarından seçmeleri Muzaffer Tayyip adlı bir kitapta topladı.
Yeni Adam dergisindeki bir yazısında(4) Recai Eriş’in, kendilerini (Muzaffer Uslu ile Rüştü Onur) Oktay Rıfat taklitçisi göstermesine tepki koyan Uslu’nun yanıtı sert olmuştur:
“Ne ben ne de arkadaşım, papyon kravatlı, uzun saçlı tufeylilerden değiliz (tufeylilerdeniz, olacak). Şiiri, aşk mektubu ve şairi kara sevdalı bir aşık telakki etmeyen, realist dünya görüşüne sahip genç Kemalist nesle mensubuz. Ortada doğruluğuna inandığımız bir dava var. Bu davayı realize ettirmek için gücümüzün yettiği kadar hizmet etmek emelindeyiz. Bizi bu yolda yürümekten hiçbir kuvvet alıkoyamayacaktır. Bizim alkışa da ihtiyacımız yok; bir kavganın adsız neferi olmak şerefi, bana ve arkadaşıma yetiyor.”
Rüştü Onur, Muzaffer Tayyip Uslu’yla öğrencilik yıllarında yaşadıkları bir anısını 10 Eylül 1942 tarihinde Mediha’ya yazdığı mektupta şöyle anlatır:
“Muzaffer, imtihanlarını veremedi. Çocuğu bir fizikten taktırdılar. Kahrolası bir kadın hocaları var. Çocuk kitabı yuttu denebilir. Bir gün beni derse kaldırdı. Hazırlanmadım, dedim. Olmadı. İlle tahtaya kalkacakmışım. Neyse, bir arz-ı endam ettik. Birkaç sual sordu. Tesadüf bu ya, onlar da bildiğim bahisler değil miydi? Ama onlardan başka da hiçbir şey bilmiyordum. O zaman bizim muhterem hoca: ‘Bak, dedi, çalışmadan da fizik yapılabiliyormuş. Ya çalışmasaydın kim bilir beni de imtihana mı kalkacaktın? Çok tuhaf kadındı bu. İmtihan kağıdını boş verirdim, kabul etmezdi. Muhakkak bir şeyler yazmalıymışım. Şimdiki aklım olsaydı hiç olmazsa bir şiir yazardım.” (5)
Denebilir ki, yeni edebiyatımız içinde, Muzaffer Tayyip Uslu kadar dizeleri rahatlıkla sıralayan bir başka ozanımız daha yoktur. Hem sonra, Muzaffer bu rahatlığı, şiirini düzyazıya düşürmeden elde etmesini de bilirdi. /…/ kimi yazarlarımızın diline doladığı o yaşama sevincini de en gerçek en bozulmamış haliyle sunabiliyordu. Genç kuşağın tarihi yazılırken, hiç kuşku yok, onun üzerinde de durulacak. O, bunu hak etti. (6)
Muzaffer Tayyip’in şiirlerinde Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Sabahattin Kudret’in etkileri görülse de o dönem yayınlanan şiirleriyle en iyi şairlerden biri kabul edilmiş, yaşamındaki acılara karşın, gizli bir üzgünlük içinde yaşamanın güzelliğini yazmıştı:
“Ben böyle avare değildim eskiden
Bulutlarla merhabam yoktu!”
KAYNAK:
1-Ülkü dergisi, 18 Temmuz 1946, Sayı:116
2-Mediha Sessiz ile röportaj İbrahim Tığ, Bölge Haber 16 Şubat 2013, Aydınlık 19 Şubat 2013, Şehir Edebiyat Şubat 2013, S:76
3-Yaşamak Güzeldi, Hamit Kalyoncu, S.25
4-Yaşamak Güzeldi, H. Kalyoncu, S.33
5-Rüştü Onur Benim Şeker Yavrum, İbrahim Tığ, Kaynak Yayınları 2015, S.208
6-Hacıvat Günlüğü, Salah Birsel, S.49