Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi’nde (BEUN) kadına ve çocuğa yönelik şiddetle mücadele için düzenlenen çalıştay, medya ve toplumsal şiddet ilişkisine dair önemli tartışmaların kapısını araladı.
Sezai Karakoç Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen bu etkinlik, siyasetçi, bürokrat ve akademisyenlerin katılımıyla dikkat çekti. Çalıştayda konuşma yapan AK Parti Ankara Milletvekili Dr. Leyla Şahin Usta, Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gazeteci Saadet Oruç, özellikle medyanın şiddet haberlerini işleyiş biçimi üzerinde durarak bu durumun toplumsal etkilerini sorguladılar.
MEDYANIN ŞİDDET HABERLERİNDEKİ ETKİSİ
Konuşmacılar, medyanın şiddet haberlerini abartılı ve sansasyonel bir şekilde vermesinin toplumda şiddeti özendirdiğini ve tetiklediğini ifade etti. Şiddet haberlerinin toplum üzerindeki etkilerinin ele alındığı bu konuşmalar, gazetecilik mesleği adına eleştirel bir bakış açısı geliştirilmesini zorunlu kılıyor.
Bir gazeteci olarak bu eleştiriler karşısında hissettiğim tepkiye rağmen, ortada haklı bir yön olduğunu kabul etmek gerekiyor. Ancak bu noktada sorulması gereken asıl soru şu: Medyanın şiddet haberlerini bu şekilde işlemesinin asıl sorumlusu kim?
ASIL SORUMLU: BASIN İLAN KURUMU
Şiddet haberlerinin abartılı verilmesinde Basın İlan Kurumu’nun (BİK) uygulamalarının büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü BİK, resmi ilan alan gazetelere "yüksek tıklanma ve okunma oranı" şartı getiriyor. Bu durum, gazeteleri, haberlerini daha dikkat çekici ve sansasyonel hale getirmeye zorluyor.
Türkiye’de yaklaşık 1000 yerel gazete bulunuyor ve bu gazetelerin büyük bir kısmı BİK’in resmi ilanlarına bağımlı. Resmi ilan alabilmek için belirli kriterleri karşılamak zorundalar. Bu kriterler arasında belirli bir tıklanma oranına ulaşma şartı da yer alıyor. Dolayısıyla, medya kuruluşları ilan gelirlerini kaybetmemek için şiddet içerikli haberleri daha "zenginleştirilmiş" bir şekilde sunmak durumunda kalıyorlar.
Bunun sonucunda, medya hem etik değerlerden uzaklaşıyor hem de toplumda şiddetin normalleşmesine katkıda bulunuyor. Bu sistemin değişmesi gerektiğine inanıyorum. Basın İlan Kurumu’nun bu konuya bir düzenleme getirmesi, medyanın habercilik anlayışını yeniden etik bir zemine oturtmak adına elzemdir.
ZONGULDAK’TAKİ KÖŞE YAZARI ZORUNLULUĞU NEDEN KALDIRILDI?
Basın İlan Kurumu’na dair eleştiriler sadece bununla sınırlı değil. Zonguldak’ta resmi ilan alan internet haber sitelerinde bir zamanlar köşe yazarı kadrosu zorunlu iken, bu uygulama son bir yıl içinde kaldırıldı.
Bir şehirdeki haberlerin yanı sıra o şehirde yaşanan olayları değerlendiren, yorumlayan ve eleştiren köşe yazarlarının varlığı, basının toplum üzerindeki etkisi açısından büyük bir önem taşır. Ancak Zonguldak’ta resmi ilan alan haber sitelerinde köşe yazarı kadrosunun kaldırılması, bu siteleri sadece haber aktaran birer araç haline getiriyor.
Diğer illerde resmi ilan alan internet haber sitelerinde hâlâ köşe yazarı kadrosu zorunluluğu bulunurken, Zonguldak’ta bu uygulamanın sona ermesi düşündürücüdür. Bu durum, Basın İlan Kurumu’nun yerel basına bakış açısını da sorgulamamıza neden oluyor.
ÇAĞRI: BASIN İLAN KURUMU SORUMLULUĞUNU YENİDEN GÖZDEN GEÇİRMELİ
Basın İlan Kurumu’nun uygulamaları, yerel basını ayakta tutmayı amaçlarken, bu tür yanlış düzenlemelerle hem habercilik kalitesini düşürüyor hem de gazetecilerin üzerindeki baskıyı artırıyor.
Şiddet haberlerinin işlenişi konusunda sadece medyayı eleştirmek topu taş atmaktan öteye geçmez.
Bu haberlerin sansasyonel hale getirilmesine neden olan yapısal sorunları görmezden gelmek de o kadar yanlıştır. Gazetecilik, sadece haber aktarmak değil, aynı zamanda toplumu doğru yönlendirmek ve bilinçlendirmektir. Bunun için de özgür bir basın ortamı ve etik ilkeler öncelikli olmalıdır.
Sonuç olarak, Basın İlan Kurumu’nun hem şiddet haberleri konusunda hem de köşe yazarlığı gibi temel gazetecilik unsurlarının yeniden düzenlenmesi için adım atması gerekmektedir. Gazetecilik mesleğini gerçekten destekleyecek politikalar geliştirilmeden, medya üzerindeki bu tür eleştiriler devam edecektir.
Sayın BİK Genel Müdürü Cavit Erkılınç’a buradan sesleniyorum: Zonguldak’taki yerel basında köşe yazarlığı kadrosunun kaldırılmasının gerekçesi nedir? Bu uygulama gözden geçirilmeli ve yerel gazetecilik yeniden desteklenmelidir. Çünkü basın, sadece haberlerin değil, aynı zamanda fikirlerin ve eleştirilerin de özgürce ifade edilebildiği bir platform olmalıdır.
SON SÖZ: BASIN ÖZGÜRSE TOPLUM GÜÇLÜDÜR
Basın İlan Kurumu ve medya arasındaki ilişki, toplumun doğru bilgiye ulaşmasını sağlamaktan öteye geçmemelidir. Şiddetin değil, barışın ve çözümün konuşulduğu bir medya anlayışı için yapısal sorunların çözümü elzemdir. Şiddet haberlerinin sansasyonel bir şekilde sunulmasının önüne geçmek, gazeteciliği özgürleştirmek ve basın etiğini korumak için tüm paydaşlar üzerlerine düşeni yapmalıdır.
XXXXX
KUTLAMA DEĞİL FARKINDALIK OLMALI..
Her yıl 24 Kasım’da kutlanan Öğretmenler Günü, sadece bir teşekkür ve minnet günü olmamalıdır. Aynı zamanda, eğitim sisteminin temel taşı olan öğretmenlerin sorunlarına dikkat çekmek ve çözüm yollarını konuşmak için de bir fırsat sunar.
2024 Türkiye’sinde öğretmenler, toplumun geleceğini inşa etmek için büyük fedakârlıklar yaparken hâlâ çözüm bekleyen sorunlarla karşı karşıya. Bu sorunlar, sadece öğretmenleri değil, dolaylı olarak geleceğimizi de etkilemektedir.
2024 yılında Türkiye’de artan enflasyon ve hayat pahalılığı, tüm meslek gruplarını etkilediği gibi öğretmenleri de derinden etkiliyor. Maaşların yetersizliği, ve satın alma gücünün giderek azalması öğretmenlerin en temel sorunlarının başında geliyor ve bu durum mesleki motivasyonu ciddi şekilde sarsıyor.
Günümüzde öğretmenlik mesleği, geçmişteki saygın konumundan uzaklaşmış durumda. Öğretmenler, toplumda daha fazla takdir görmek ve emeklerinin karşılığını sadece ekonomik değil, manevi anlamda da almak istiyor. Eğitim sisteminde yapılan reformların öğretmenlerin görüşleri alınmadan uygulanması, onların mesleklerine olan inancını zedeliyor.
Öğretmenler yalnızca eğitim vermekle değil, aynı zamanda öğrenci ve veli sorunları, idari işlerlede ilgilenmek zorunda kalıyor. Öğretmenlerin üzerindeki iş yükünü artıyor. Bunun yanında, son yıllarda öğretmenlere yönelik fiziksel ve psikolojik şiddet olaylarının artması, bu mesleği icra etmeyi daha zor hale getiriyor.
Eğitim sisteminde öğretmen açığı sürerken, bir yanda atanamayan öğretmenlerin bu kadar fazla olması büyük bir çelişki olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca sözleşmeli öğretmenlerin kadrolu öğretmenlere kıyasla daha düşük haklara sahip olması, çalışma barışını olumsuz etkiliyor.
Öğretmenler, maaşlarının enflasyona uygun şekilde artırılmasını, ek ders ücretlerinin yükseltilmesini ve eğitim çalışanlarının refah düzeyinin artırılmasını talep ediyor. Ekonomik sorunların çözülmesi, öğretmenlerin mesleklerine daha fazla odaklanmalarını sağlayacaktır.
Öğretmenlere yönelik şiddeti önlemek için daha katı yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Okul ortamlarının güvenli hale getirilmesi ve öğretmenlerin mesleki itibarını koruyacak önlemler alınması bir zorunluluk haline gelmiştir.
Sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Öğretmenlerin yeni teknolojilere ve eğitim yöntemlerine uyum sağlaması için daha fazla mesleki gelişim programına ihtiyaç vardır. Eğitim seminerlerinin yaygınlaştırılması, dijital altyapının güçlendirilmesi ve ücretsiz kaynakların sunulması bu noktada hayati önem taşımaktadır.
Öğretmenler, geleceğin mimarlarıdır. Onların mutluluğu, çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve sorunlarının çözülmesi, sadece eğitim sistemini değil, toplumun tamamını olumlu etkiler. 2024 yılında Öğretmenler Günü’nü sadece kutlama olarak değil, öğretmenlerin sesine kulak verme günü olarak değerlendirelim. Çünkü güçlü bir gelecek için önce öğretmenlerin güçlü olması gerekir.
Unutmayalım, öğretmenlerin değer gördüğü bir toplum, geleceğe umutla bakar.
24 Kasım, onların sorunlarını çözmek için atılacak adımların başlangıcı olsun dileğiyle tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü kutluyor ve vefat eden öğretmenlerimizi ise rahmet ve minnetle anıyorum.