DÜNYADA son bir yıldır çıkış sebebi ve etkisi üzerinde ciddi spekülasyonların yapıldığı bir hastalık ile yaşam mücadelesi verilmeye çalışılıyor. Covid 19 hastalığı geçmişte hiç yaşanmadığı şekilde bütün insanlığı tehdit eder bir halde yayılmış durumdadır.
Ülkelerin bu hastalığa gösterdiği reaksiyon ilk başta bazı farklılıklar gösterse de, gelinen noktada bütün devletler aşıyı önceleyen bir tavır ile birlikte ticareti de devam ettirecek ama kuralların katı bir şekilde uygulandığı bir günlük yaşam dayatması içindeler. Burada biz bireylere Koronanın hüküm sürdüğü bir dünyada hayatımıza ilişkin karar alma ve uygulama imkanı bırakılmamıştır.
Bireylerin cılız tepkileri ve farklı yaşam tercihlerini bir tehdit unsuru olarak niteleyen kamuoyu baskısı bütün dünyayı istila etmiş durumda…
Son günlerde Covid aşısı ile ilgili yapılan tartışmalar ve bu konuda uzman kişilerin beyanlarını gördüğümüzde gelecek günlerde uluslararası bir Aşı terörü ile karşı karşıya kalacağımız korkusunu yaşıyoruz.
Hastalığın ilk zamanlarında bazı ülkelerin devlet başkanları hastalık sebebi ile sosyal hayata müdahale etmeyeceklerini beyan etmişler ve uygulama da bu yönde yapılmışken, o ülkeler ile ilgili dünya kamuoyunda estirilen olumsuz hava sonrasında bütün ülkeler tek tek genel uygulamaya mahkum edilmiştir.
Sanki tek elden yönetilen global bir proje ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Aşı meselesine tekrar dönecek olursak, bütün dünya da aşının yapılmasının bir zorunluluk olarak bireylere uygulanması gerektiğine ilişkin genel bir kamuoyu oluşturulmuş bulunmaktadır. Politikacılar, hekimler ve popüler kişiler aşı olmanın olmazsa olmaz olduğunu, aşı olmayan kişilerin kamusal hiçbir hizmetten faydalanmaması gerektiğini, hatta aşı olmayanlara kız verilmemesi yönünde görüş beyan ederek toplumları baskı altına almışlardır.
Bu satırları yazarken Aşı ile ilgili illa olunsun ya da olunmasın diye bir yargı taşımadığımı ifade edeyim. Fakat henüz testleri dahi tamamlanmamış olan ve yararı ile zararı hususunda netlik oluşmamış aşının devlet zoru ile insanlara uygulanması, kişisel hakların açıkça ihlali ve bireylerin özgür iradelerine müdahale niteliği taşımaktadır.
Hukuk sistemlerinin toplumun güvenliğini sağlamak yanında, Devlet mekanizmasına karşı bireyin haklarını da koruması gerekmektedir. Koronavirüs bahanesi ile toplumlara dayatılan faşizan anlayışların önüne geçebilmek ve dünyayı Big Brother’ın yönetip, Sünnetullah’a aykırı bir yaşam biçimin dayatmasının önüne geçebilmek için Hukuk adamlarının, aklını kiraya vermemiş Aydınların ve hala toplumla barışık olan siyasetçilerin bu tür baskılara karşı irade ortaya koymaları gerekmektedir. Yoksa “Ba’de harabi’l Basra”