Uzun Mehmet’i anma törenlerinde konuşan Erdoğan Kaymakçı, KİT Reformu girişime karşı sendikalar, meslek odaları ve sivil toplum örgütlerini birlikte mücadele etmeye çağırdığını belirterek şunları söyledi:
“Bugün, Zonguldak’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 103. Yıldönümü. Fransız işgalinden kurtarılan İlimizin 103. Yıldönümünü ve Uzun Mehmet’i anma gününü kutluyoruz. Taşkömürünü bularak ülkemizin ve şehrimizin kalkınmasına yön veren Uzun Mehmet’i ve aziz şehitlerimizi, taşkömürünü üretirken bu uğurda can veren maden şehitlerimizi saygı ve özlemle anıyoruz. Bugün aynı zamanda 01 Nisan 1924 tarihinde Türkiye Cumhuriyetinin ilk vilayeti ilan edilen Zonguldak’ın 100’üncü yılı. Bu vesileyle Zonguldak’a daha nice yüz yıllar diliyoruz.
1829 yılında taşkömürünün bulunması ve üretilmesi Türkiye Madencilik tarihinin önemli bir dönüm noktası olmuştur. Havzada kömürün bulunmasından sonraki süreçte, kömür yataklarına sahip olunması konusunda İşgal Kuvvetleri ve Osmanlılar arasında sık sık el değiştirmeler yaşandığı bilinmektedir. Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarındaki kalkınma, sanayileşme ve gelişme hedefleriyle, şu anda önemsiz görünen(!), kömür ve Zonguldak‘a hak ettiği önem ve itibar yeniden kazandırılmalıdır. 200 yıla yaklaşan madencilik birikiminin ve ürettiği teknik işgücünün ülkenin bütün kömür madenlerinin veya kömür madenciliği sektörünün çalışmasını da sağladığı, bu sektöre öncülük ettiği hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Yaklaşık 200 yıllık üretim kültürüne sahip Zonguldak Kömür Havzasında hem özel hem de kamu sektörü olarak hala son derece yetersiz koşullarda üretim yapılmaktadır. Bilim her alandaki faaliyetlerde meydana gelen kazaların %98’inin öngörülebilir ve önlenebilir olduğunu söylemesine ve gelişmiş ülkelerde “sıfır kaza” hedefiyle çalışılmasına rağmen ülkemizde yaşanan ve “İş Kazası (!)” kavramıyla açıklanamayacak ve çok basit işlemlerle önlenebilecek olaylarda bile her yıl yüzlerce insanımız çok genç yaşlarda hayatını kaybediyor, binlerce insanımız yaralanarak iş göremez hale geliyor. İş kazalarını önleyecek yatırımların süreklilik arz etmemesi ve denetimlere yeterince önem verilmemesi kazalara bir anlamda davetiye çıkarıyor.
Ülkemizde ne zaman özelleştirme lafı edilse TTK hep gündeme gelmiştir. Ülkemiz, 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları ile uluslararası küresel sermayeye açılarak ucuz ve sosyal güvencesiz iş gücü ülkesi haline getirilmiştir. 24 Ocak 1980 bugün ülkemizde yaşanan birçok ekonomik ve sosyal sorunun planlı olarak uygulanmaya koyulduğu bir tarihtir. Bu programın hayata geçirilebilmesinin ortamını yaratmak için tırmandırılan terör ve emekçilerin haklarını almak için yaptıkları sendikal ve demokratik mücadeleler bahane edilerek 12 Eylül 1980’de askeri darbe gerçekleştirildi. Kamu kuruluşları zarar ediyor söylemi ile düğmeye basıldı. Kamusal kaynaklar adım adım özelleştirilmeye başlandı. Daha sonra 5 Nisan 1994’de, ülkede yeniden baş gösteren ekonomik kriz bahane edilerek, istikrar kararları gündeme geldi ve bu suretle çalışanların ücretleri düşürüldü. İşsizlik arttı. 3 basamaklı enflasyon dönemi başladı.
TTK ile ilgili olarak da yine zarar gerekçe gösterilerek, özelleştirme ve kapatma kararları halka dayatıldı. O günlerden bu yana zarar eden KİT’leri özelleştirerek verimli hale getireceğiz, ekonomiye kazandıracağız diye yola çıkanlar, halkın malı olan, verimli çalışan ve kar eden KİT’leri bile yandaşlarına, ulusal ve uluslararası sermayeye peşkeş çekmeye devam ettiler, devam ediyorlar. Mevcut İktidar tüm bunların yanı sıra bir adım daha atarak kamusal kaynaklarımızı, derelerimizi, sularımızı, ormanlarımızı, madenlerimizi, kıyılarımızı, meralarımızı, tarım arazilerimizi, doğal sit alanlarımızı rant alanı haline getirerek yandaşlarına dağıtıyor. Bu uygulamalardan TTK’da nasibini alıyor. Uzun yıllar ürettiği kömürle ülkemizin kalkınmasına yön veren kurum kaderine terk ediliyor, içinde bulunduğu duruma bilerek itiliyor. Bu süreçte Kurum kapatılmasa bile önce oldubittilerle, daha sonra da 2004’de Maden Kanunu kapsamına alınarak bir anlamda tasfiye süreci başlatılıyor ve özel sektör madenciliğine açılıyor.
Şimdi de Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 23.01.2024 tarihinde yaptığı açıklamalar gündemde. Basına yansıyan haberlerden edindiğimiz bilgilere göre Merkezi Yönetimin Kontrolü altında bulunan 19 KİT’in yönetim ve finans yapısında köklü değişiklikler yapılması düşünüldüğü anlaşılmaktadır. Söz konusu değişikliklerin yapılması halinde KİT’lerin yasal statüsü tamamen değişecek ve piyasa şartlarında çalışan şirketlere dönüşecektir. Bu modelin yasalaşması halinde kamu yararı esas alınarak oluşturulmuş olan ve faaliyetlerini bu çerçevede sürdüren KİT’ler piyasa koşullarını ve karlılığı esas alan bir yapıya dönüştürülecektir. Bu model halen faaliyetini sürdüren 19 adet KİT’in varlıklarının satışı ve tasfiye sürecini kaçınılmaz olarak başlatacaktır. Özellikle madencilik alanında faaliyet gösteren TTK, TKİ ve ETİBANK’ın varlıklarının özel şirketlere devri ile karlı olmayan işletmelerin kapatılması ve diğerlerinin özelleştirilmesi programı uygulanacaktır. Bu durum madencilik sektörünün özellikleri gereğince kamusal faydayı ön planda tutan anlayışın terk edilmesiyle ciddi boyutlarda iş kazaları ve çevresel sorunlara yol açacaktır. Ayrıca kamu işyerlerinde çalışanlar açısından da yasal statü ve sendikal hakların sağladığı görece daha kabul edilebilir çalışma koşulları, ücretler ve özlük haklarının kaybedilmesi sonucunu da doğruracaktır.
KİT reformu olarak sunulan bu tasfiye ve talan politikalarını kabul etmiyoruz. Böyle bir girişime karşı sendikalar, meslek odaları ve sivil toplum örgütlerini birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.
Sözlerimi bitirirken Zonguldak’ın düşman işgalinden kurtuluşunu kutluyor, Uzun Mehmet ve madenlerde hayatını kaybeden tüm maden emekçilerini saygıyla anıyoruz”