Dedeman Otel’de gerçekleştirilen basın toplantısında Babacan’a il başkanı İbrahim Özdemir, DEVA Partisi Zonguldak Belediye Başkan adayı Fatih Keleş ve partililer eşlik etti.
Deva Partisi Genel başkanı Ali Babacan, yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Merhaba Zonguldak; Mağaralarıyla, kaleleriyle, şelaleleriyle, bir tarih kenti, bir kültür kenti, bir doğa kenti Zonguldak; merhaba.
Değerli arkadaşlar, Yerel seçimler yaklaşıyor… Yaklaştıkça da iktidar insanları tehdit etmeye devam ediyor. Sayın Erdoğan Ordu’ya gitti, insanları tehdit etti: “Biz yoksak, doğalgaz yok” dedi. Hatay’a gitti, insanları tehdit etti: “Biz yoksak, hizmet yok, beklemeyin” dedi. Oysa, bu ülkeye hizmet etmek, vatandaşlarımızın Mayıs 2023 seçimlerinde kendisine verdiği desteğin bir gereği. Yani, geçen sene aldığı oyların gereği olarak hizmet etmek zorunda. Aslında savurduğu bu tehdit ne demek? “Bana yine oy ver, yoksa işimi yapmam” demek.
< Cumhurbaşkanı yemini > “Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, … bağlı kalacağıma, …üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine and içerim.” < Anayasaya uyuyor mu? > < Görevini tarafsızca yapıyor mu? > ***** Peki Sayın Erdoğan böyle tehditler savururken adayları durur mu? Erdoğan’dan aldıkları cesaretle; onlar da başladılar tehdide. Ama Sayın Erdoğan stajını Küçük Ortak’ın yanında yaptı, o yüzden tecrübeli. Adaylar ise tecrübesizler, acemiler: Gittiler, İstanbul’da insanları neyle tehdit ettiler biliyor musunuz? GAZZEYLE tehdit ettiler. “Bize oy verirseniz, Gazze’ye yardım ederiz” dediler. “Bize oy verirseniz, Gazze’yi görmezden gelmeyiz” dediler. Açlıkla, susuzlukla, bombalarla boğuşan insanlara desteği dahi şarta bağladılar.
Bakın arkadaşlar, aylardır haykırıyoruz: “Bağrın çağırmak sonuç getirmiyor, diplomasiyi çalıştırın” dedik, beceremediler. “Öldürülen çocukların, altı yaşındaki Hind Receb’in sesini duyun” dedik, duymadılar. “Ticari yaptırımlar uygulayın, uluslararası kamuoyunu ayağa kaldırın” dedik; görmezden geldiler. Hiçbirini yapmadılar. Tam tersine İsraille ticareti artırdılar.Gazze’deki aç insanları yerel seçimlere siyasi malzeme yapacak kadar düştüler. Buradan, Sayın Erdoğan ve çevresindekilere sesleniyorum: Gazze’deki insanların ahını alıyorsunuz. Gazze’deki mazlumları inciten bu çirkin siyasetten vazgeçin. Açlık içindeki çocukları siyasetinize malzeme etmekten vazgeçin. Sayın Erdoğan, Ya Gazze için bir şeyler yapın, ya da susun ve çevrenizdekileri susturun.
Değerli arkadaşlar, İktidarın da, muhalefetin de bu ülkeye bir katkı sunma hevesi yok; arzusu da yok. Gördük arkadaşlar… İktidarı da, muhalefeti de gördük. İktidarı da, muhalefet belediyeleri de, depreme karşı önlem aldılar mı? Almadılar. İktidarı da, muhalefet belediyeleri de, torpilin önüne geçebildiler mi? Geçemediler.
İktidarı da muhalefeti de; sokakları güvenli hale getirebildiler mi? Getiremediler. Deprem oldu, iktidardan da muhalefetten de tek bir istifa eden çıkmadı yahu. İstifa etmediler, etmeyecekler. Zihniyet aynı olduğu sürece; bir şey yapma, bir şey başarma imkânları da yok. Zihniyet aynı olduğu sürece, iktidarın da muhalefetin de yeni bir söz söyleme gücü yok arkadaşlar.
İktidar gidiyor, insanları Gazze’yle tehdit ediyor: “Bana oy yoksa, yardım da yok” diyor. Muhalefet ne yapıyor? Genel seçimlerde iktidar olamamanın acısını, seçmenden çıkarıyor: Seçmenle kavga halinde bir muhalefet var. Biri çıkıyor, sokakta kendisine küçük bir eleştiri getirene kızıyor. Diğeri, yasal hakkı olan bedelli askerlik hakkını kullanan gençlere çatıyor.
Bu yüzden hep söylüyoruz: İktidarı da, muhalefeti de, öfke üretiyor, karşıtlık üretiyor, düşmanlık üretiyor. Başkaca üretebildikleri hiç bir şey yok. İktidarı da, muhalefeti de, vatandaşı kendi boyundurukları altında tebaadan ibaret görüyor. Bir kısım muhalefetin tek derdi, iktidarın salladığı sopayı ele geçirip, o sopayı biraz da ben sallayacağım demek. Ama endişeye mahal yok, endişeye. DEVA burada, DEVA kadroları burada; Biz ayrıştırmaya değil, barıştırmaya geldik.
Biz vatandaşa dikte etmeye değil, hizmet etmeye geldik. Onun için buradayız, onun için Zonguldak’tayız.
Değerli arkadaşlar, Ülkemizde artık kira ödemek imkânsız, geçinmek imkânsız, bu maaşlarla hayat sürdürmek imkânsız. Öğrenciler geçinemiyor, memurlar geçinemiyor, emekliler, asgari ücretliler geçinemiyor.
Rakamları Ayarlama Enstitüsü TÜİK’e göreyse kişi başına düşen milli gelir 13 bin 110 dolara yükselmiş. Bizim 2002’de 3.500 dolardan alıp, 2013’de 12.500 dolara yükselttiğimiz milli geliri, tam 10 yıl sonra, 2023’de, 13.000 dolara çıkarttık diye övünüyorlar. Şu hale bakın. Bunların hesabına göre, her birimiz senede 420 bin TL kazanıyormuşuz. Yani; ayda 35.000 lira düşüyormuş her birimize. Maaş, para, cüzdan sormak ayıptır ama arkadaşlar; acaba ülkemizde kaç kişiye ayda böyle bir para düşüyor?
Üstelik bir de ne diyorlar? 10 yıl öncesinden iyi durumdaymışız. Çarşıya pazara çıkmayınca, markette alın teriyle kazandığı parayla alışveriş yapmayınca “10 yıl öncesinden iyiyiz” diyorlar. Var mı hisseden? Hissediyor musunuz? 10 yıl öncesinden daha mı iyiyiz, daha mı kötüyüz? E tabii ki daha kötüyüz arkadaşlar. Peki rakamlar niye böyle?
Oynuyorlar arkadaşlar, oynuyorlar. Rakamlarla oynuyorlar, istedikleri gibi ayarlıyorlar. Herkesin yaşadığı, bildiği enflasyonu düşük gösteren TÜİK’in açıkladığı milli gelir hesaplarına nasıl güveneceğiz? Bu rakamlarla da oynamadıklarını nereden bileceğiz? Velev ki 13.000 dolar doğru. Bu durumda dahi, “2013’ten daha iyiyiz” demeleri gerçeği yansıtmıyor. Nasıl mı? Söyleyeyim:
Kişi Başına Düşen Milli Geliri on yıl öncesiyle kıyaslıyorlar, ama dolar enflasyonunu hesaba katmıyorlar. On yıl önce 10 bin dolara alınanla, bugün alınan bir mi? Bu 13 bin dolardan, dolar enflasyonunu düşmek gerekiyor. Bir başka konu, ülkemizde yaşayan sığınmacılar. Ülkede, kendi açıkladıkları sayılara göre 3 buçuk milyon sığınmacı var. Ama Kişi Başına Düşen Geliri hesaplarken, onları saymıyorlar.
Toplam geliri sadece vatandaş sayısına bölüyorlar. İşte rakamları böyle ayarlıyorlar. Bunları da dahil edersek, gerçek rakam kaç ben söyleyeyim: 9.600 dolar. Evet, sadece 9.600 dolar. Üstelik bu kadarla da bitmiyor. 10 yıl öncesinden düşük olan bu milli gelir rakamı adil de dağılmıyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik yakın tarihimizin en kötü seviyesinde.
Yine TÜİK’in rakamlarına göre, son 5 yıldır, ülkedeki nüfusun sadece %5’inin geliri artmış. Geri kalanının geliri ya düşmüş, ya da sabit kalmış. Türkiye’yi siyasette iki kutba hapsetmek isteyenler, ekonomide iki kutup oluşturmayı başardılar. Artık aynı ülkede, aynı devlette yaşayan iki farklı coğrafyanın insanıyız. Geliri artan %5 ve yoksullaşan, yerinde sayan %95. Sipariş verenler ve siparişi getirenler; Story atanlar ve onları izleyenler.
Ev üstüne ev alanlar ve kiralarını ödeyemeyenler. Playstation oynayanlar ve o oynayanları imrenerek izleyenler. Senede birkaç kez arabasını yenileyenler ve belediye otobüsüne binerken hesap yapanlar. Maalesef durum bu. Üniversite okuyup çalışarak, aylık maaşlardan artırarak birikim yapmak hayal. Ev almak, araba almak hayal. Huzurla restoranda yemek yemek hayal… Erdoğan’ın eski meşhur sloganını hatırlıyor musunuz?
“Hayaldi, gerçek oldu”… Evet, oldu. O hayalleri gerçek yapan bizdik; benim başında olduğum ekonomi kadrolarıydı. Bizim gerçek yaptıklarımızdı onlar. Bizim yönetimde olduğumuz özgür ve zengin Türkiye’nin günleriydi. Dürüst ve ehil kadrolarla o başarıları yakalamıştık. Peki şimdi ne oldu? “Gerçektii, hayal oldu.” Ülkeyi düşürdükleri durum bu.
Değerli arkadaşlar, Zonguldak’tayız. Filyos da burada, mağaralar da, şelaleler de burada. Zonguldak, doğasıyla, tabiatıyla gündeme gelmeyi hak ediyor. Daha fazla kişi tarafından ziyaret edilmeyi, daha fazla turisti hak ediyor. Ereğli’nin güzelliğini biliyoruz. Fakat insanlar bilmiyor; bu güzel coğrafya tanınmıyor, tanıtılmıyor. Bölgeyi, Zonguldak coğrafyasını; buranın lezzetini, kültürünü, doğasını tanıtan etkinlikleri artıracağız.
Zonguldak, hem muhalefetin hem iktidarın görmezden geldiği bir kent. Temmuz 2023’teki büyük sel felaketini hatırlayalım. 770 konut, bine yakın işyeri bu sel felaketine maruz kaldı. Aynı yıl Kasım’da, bu kez mal kaybının yanına, can kaybı da eklendi. 2024 Türkiye’sinde, afetlere verecek tek bir canımız olamaz. Altyapıyı elden geçirmek, insanlara onurlu bir yaşam sunmak şart. Saldırgan sokak hayvanları sorunu, Türkiye’ye, Zonguldak’a yakışmıyor.
Bu soruna hâlâ çözüm bulunmamış olması, 2024 Türkiye’si için büyük bir ayıp, büyük bir utançtır. Belediyesiyle, iktidarıyla hepsinin de ortak sorumluluğudur. Biz bu sorunu da çözeceğiz. Sokakların her yaştan insan için güvenli olduğu bir şehir kuracağız. Toplu taşıma araçlarının durağa zamanında geldiği, gideceği yere zamanında ulaştığı, çarpık kentleşmenin olmadığı, doğasına sahip çıkılan bir Zonguldak kuracağız. Biz, iktidara bir şehir nasıl yönetilir göstereceğiz ki, ülke nasıl yönetilir anlasınlar.
Sizler 31 Mart günü oy pusulasını elinize alıp, damgayı DEVA logosuna basacaksınız. Çünkü biliyoruz, çözüm sandık, çözüm sizsiniz, çözüm milletimiz. Ne diyoruz? Âlem talansa, yolsuzluksa; DEVA sensin. Âlem, parti üyeliklerine göre dağıtılan sosyal yardımlarsa, DEVA sensin.
Âlem güvensiz sokaklarsa, yanmayan ışıklarsa, susuzluksa; DEVA sensin. Âlem geçim sıkıntısıysa, yüksek kiralarsa; DEVA sensin. Âlem buysa; DEVA sensin. Âlem buysa, DEVA sizsiniz arkadaşlar siz! DEVA milletimiz. O yüzden, biz buradayız; O yüzden, Zonguldak’tayız.
Zonguldak belediye başkan adayımız Fatih Keleş’i takdim ediyorum. Kendisi Zonguldak’lı; Kurucu il başkanımız. Hukuk mezunu, ticaretle uğraşan bir arkadaşımız. Zonguldak’ı iyi tanıyor, iyi biliyor. İnşallah Zonguldak’a gözü gibi bakacak; İnşallah Zonguldak’ı layık olduğu şekliyle, en iyi şekilde yönetecek. 31 Mart’a kadar hep beraber, çok yoğun şekilde çalışacağız;
Ve halkımızın teveccühüyle Zonguldak’ı DEVA Belediyeciliğiyle buluşturacağız inşallah. Şehrimize, ülkemize hayırlı olsun. Hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum. Sağ olun, var olun."